26 Haziran 2009 Cuma

Enflasyon büyüme karşısında en büyük risk!

Mali krizin önüne geçmek amacıyla alınan önlemlerin ilk sonuçları görülmeye başlanırken, kriz sonrasına yönelik temkinli yaklaşım sürüyor. ABD Merkez Bankası FED'in eski Başkanı Alan Greenspan, canlanmayı sağlamak üzere alınan önlemlerin piyasaları sakinleştirdiğini belirterek, sistemin daha önceki aylara oranla daha dengeli seyrettiğini kaydetti.

Greenspan, Financial Times'a yazdığı makalede, kriz sonrası canlanma sürecinde en önemli engelin ise enflasyon olduğunu kaydetti. Canlanma amacıyla merkez bankalarının hız verdiği parasal genişlemenin zamanında tersine çevrilmemesi halinde enflasyon tehdidinin artacağını kaydeden Greenspan, siyasi baskının da bu noktada belirleyici olduğunu vurguladı.

Merkez bankalarının bu baskıyı göğüsleyememesi halinde enflasyonun 2012'den itibaren artışa geçeceğini kaydeden Greenspan, Amerika'da para arzı ile enflasyon arasında 3.5 yıllık bir geçişlilik süresi olduğunu da vurguladı.

ABD ekonomisinin kamu borçlarıyla finansmanının giderek daha ciddi sorun haline geleceğini kaydeden Greenspan, bunu önlemenin yolunun sıkı denetim ve özel sektörün canlandırılmasından geçtiğini de ifade etti.

Almanya ihracatın payını azaltma yolunda

Küresel ekonomideki durgunluk, dünyanın ihracat rekortmeni Almanya'nın da yeni çözümler aramasına neden oluyor. Almanya Maliye Bakanı Peer Steinbrück, ihracatın ülke ekonomisindeki büyük payının artık azaltılması gerektiğini söyledi.

Alman ekonomisinde bu yıl yüzde 6 daralma öngörüldüğünü kaydeden Maliye Bakanı, "Ekonominin ihracata bağımlı olması, krizin daha fazla hissedilmesine neden oluyor" dedi. Steinbrück, iç talebin canlandırılmasıyla ülkenin ihracattaki erimeyi dengeleyebileceğini ifade ederken, bu çerçevede hizmetler sektörüne yönelik yatırımın yoğunlaşması gerektiğini kaydetti.

Özellikle işsiz gençlere yeni meslek eğitimleri verilmesine öncelikli hedefleri olduğunu kaydeden Maliye Bakanı, böylece ülkede son 20 yılın en yüksek düzeyinde bulunan işsizlik oranının aşağıya çekilebileceğini kaydetti.

Ülke milli gelirinde yüzde 45'lik paya sahip bulunan dış ticaretin payının orta vadede düşürüleceğini kaydeden Bakan, "Ağırlığın azaltılmasına karşılık, ihracatta güçlü konumumuzu korumayı istiyoruz" dedi.

Alman Maliye Bakanı, küresel ekonomide bazı işaretlerin biraz iyileştiğini belirtirken, "Herşeyin düzeldiğini söylemek için çok erken. Belirsizliklerle dolu bir denizde yol alıyoruz" dedi.

Banka kurtarmanın son adresi Rusya

Küresel kriz karşısında ülkeden sermaye çıkışını önleyemeyen Rusya, sarsılan bankacılık sektörünü yeniden yapılandırmaya hazırlanıyor. Başbakan Yardımcısı Igor Şukalov'un koordinasyonunda hazırlanan plan çerçevesinde, Rus hükümeti kapsamlı banka kurtarmalarına hazırlanıyor.

Kurtarma planının ABD'nin kendi finans sektörüne yönelik önlemlerden daha kapsamlı olması bekleniyor. Ülkenin en büyük 55 bankasının bilançosunu güçlendirmek amacıyla özel tertip tahvil ihracına hazırlanan Hazine, tahviller karşılığında bankaların hisse senetlerini devralacak. Plan çerçevesinde Rus hükümetinin banka yönetim kurullarına veto yetkisine sahip temsilci ataması da söz konusu olacak.

Ülkedeki batık kredi toplamının 100 milyar doları bulması beklenirken, kredi derecelendirme kuruluşları Standard and Poor's ve Moody's Rusya'nın bankaları yeniden sermayelendirmek üzere 40 milyar dolar harcaması gerekebileceğini öngörüyor.

BERNANKE'DEN SAVUNMA

Öte yandan, finans sektörüne yönelik kurtarma uygulamaları eleştirilen Amerikan Merkez Bankası, eleştirilere sert yanıt verdi. ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, yatırım bankası Merill Lycnh'in Bank of America'ya satılması için baskı yaptığı iddialarını geri çevirerek, herhangi bir baskı yapılmadığını söyledi. Senato Bankacılık Komitesi'nin sorularını yanıtlayan Bernanke, "Ne ben ne de FED'in bir başka yöneticisi Bank of America'ya yön göstermedi, bilgi vermedi, danışmanlık yapmadık" dedi.

Diğer yandan, İngiltere Merkez Bankası, krizden ciddi hasar gören finans sisteminde koşulların iyileşmeye başlamasına karşılık, bankacılık sektöründeki kırılganlığın sürdüğünü söyledi. Banka, açıkladığı Finansal İstikrar Raporu'nda mali krizin verdiği toplam zararın 15 trilyon dolara ulaştığını kaydetti.

25 Haziran 2009 Perşembe

Buffett, canlanmanın 'yeşil filizleri'ni göremiyor

Küresel mali krizden çıkışın ilk işaretleri gözlenirken, dünyanın ikinci en zengin işadamı Warren Buffett, ekonomide toparlanmanın zaman alacağını söyledi. Buffett, Amerikan ekonomisinin geçen aylarda zor dönemler geçirdiğine işaret ederek, "Sorunların çözülmesi uzun sürecek" dedi.

ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama'nın finans sektörü ve ekonomiyi iyileştirme planlarına tam destek verdiğini kaydeden Buffett, iyileşmenin bir anda olmayacağını söyledi. Ekonomide bir sıçrama olmayacağını kaydeden Buffett, bu değerlendirmesini ilginç bir benzetmeyle de güçlendirdi.

"Dokuz kadını aynı anda hamile bıraksanız da bebek bir ayda doğmaz" diyen Buffett, Amerikan ekonomisi önündeki en büyük sorunun işsizlik olduğunu kaydetti.  

Amerikan ekonomi yönetimine destek veren Buffett, ülke ekonomisini canlandırmak üzere ikinci bir paketin daha gerekebileceğini söyledi. Buffett, canlanma işaretlerine yönelik değerlendirmesi sorulduğunda da, "Gözümden katarakt ameliyatı bile oldum ancak hala yeşeren filizleri görmüyorum" dedi.  

Çin sermayesi Kuzey Irak yollarında

Genel Enerji'nin Kuzey Irak'taki ortağı petrol şirketi Addax'ı Çin'in devlete ait petrol şirketi Sinopec satın aldı. 7.2 milyar dolarlık satın alma ardından Çin'in Irak petrollerinde söz sahibi olması da söz konusu olacak.

Batı Afrika, Ortadoğu ve Nijerya'nın yanında Kuzey Irak'ta petrol arama faaliyetleri yürüten Addax'ı satın alan Sinopec, böylece Kuzey Irak'a adım atmış oldu.  

Çukurova Holding'in yüzde 55 paya sahip olduğu Genel Enerji, Kuzey Irak'taki Tak Tak petrol sahasında üretim ve sondaj hakkına sahip bulunuyor. Şirket, buradan çıkardığı petrolü 1 Haziran'dan bu yana Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı aracılığıyla Türkiye üzerinden batı pazarlarına sevk ediyor.

Uzmanlar, küresel kriz nedeniyle şirket satın almalarının petrol sektöründen başlayarak yeniden canlandığını ifade ederken, Çin şirketlerinin yurtdışındaki yatırımlarını daha da artırabileceğine dikkat çekiyorlar.

Diğer yandan, Irak ülkedeki petrol sahalarını 37 yıl aradan sonra yabancı şirketlere açmaya hazırlanıyor. Bağdat yönetimi, petrol ruhsatı almak üzere başvuran ABD'li Exxon Mobil, İngiliz Shell, İtalyan Eni, Rus  Lukoil ve Çinli Sinopec'in de aralarında olduğu 35 şirketin yöneticileriyle önümüzdeki hafta Bağdat'ta görüşecek.

EIU'dan "IMF ile anlaşın" uyarısı

Kriz nedeniyle Türk ekonomisindeki daralmanın şiddetine yönelik öngörüler farklılaşıyor. İngiliz ekonomi dergisi Economist'in kardeş kuruluşu Economist Intelligence Unit, Türk ekonomisinin bu yıl yüzde 4.5 daralacağını öngörürken, Türkiye'nin IMF ile anlaşmasının gerekli olduğunu savundu.

Kuruluş, Türkiye'nin yüksek dış finansman ihtiyacı nedeniyle riskli ülkeler arasında yer aldığına dikkat çekerek, Uluslararası Para Fonu ile bir anlaşma sağlanamazsa ekonominin zorlanabileceği uyarısında bulundu. IMF ile yeni bir anlaşmanın geçen aya oranla daha belirsiz hale geldiğini belirten kuruluş, IMF anlaşmasının yatırımcılara güven vereceğini kaydetti.

Kuruluş, canlanma planı ve küresel konjonktüre bağlı olarak gelecek yıl büyümenin yüzde 1.5'e çıkabileceğini öngördü. Kamu harcamalarının artacağını kaydeden kuruluş, bu çerçevede 2008'de milli gelirin yüzde 1.8'i olan kamu borcunun gelecek iki yılda milli gelirin yüzde 5.5'ine çıkabileceğini öngördü.

Hafta başında Dünya Bankası ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Türk ekonomisine yönelik tahminlerini açıklamıştı. Buna göre, Dünya Bankası'nın bu yıla yönelik daralma tahmini yüzde 5.5 olurken, OECD yüzde 5.9 daralma öngörmüştü.  

24 Haziran 2009 Çarşamba

Merill Lynch'ten Dünya Varlık Raporu

Merrill Lynch Küresel Varlık Yönetimi ve Capgemini tarafından bugün yayınlanan 13. Yıllık Dünya Varlık Raporu’na göre, 2008’deki bir yıl süren olağanüstü volatilite döneminin ardından dünyanın Varlıklı Kişiler (HNWI) nüfusu bir yıl öncesine göre yüzde 14,9 azaldı ve Ultra Varlıklı Kişiler (Ultra-HNWI ) nüfusu da yüzde 24,6 eksildi. Nüfuslarındaki azalış paralelinde Varlıklı Kişilerin varlıkları da yüzde 19,5 oranında bir erimeyle 32,8 trilyon dolara geriledi. Bu benzeri görülmemiş düşüşler gerek Varlıklı Kişiler nüfusunu ve gerekse de varlıklarını 2005 yılı sonundaki seviyelerinin de altına indirerek, 2006 ve 2007’deki iki yıllık güçlü büyümeyi silip yok etti. Ultra Varlıklı Kişiler, finansal varlık açısından tüm Varlıklı Kişiler nüfusundan çok daha kapsamlı kayıplara maruz kaldılar. Ultra Varlıklı Kişilerin nüfuslarındaki küçülme paralelinde grubun varlık toplamı da 23,9 trilyon dolara düştü. Küresel Varlıklı Kişiler Nüfusu Yoğunluk Odaklarını Korumakta Ancak Kaymalar Söz Konusu: Küresel Varlıklı Kişiler nüfusunun büyük bölümü halen Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa gibi belirli bölgelerde yoğunlaşmış durumda. Listenin en tepesindeki 3 ülke ABD, Japonya ve Almanya, 2008 yılı itibariyle dünyadaki toplam Varlıklı Kişiler nüfusunun yüzde 54’üne sahip - bu rakam, 2007 yılındaki yüzde 53,3’e göre küçük bir artışı ifade ediyor. Çin’in Varlıklı Kişiler nüfusu da B.K.’ınkini (Birleşik Krallık) geçerek dünyanın en büyük dördüncü varlıklı kişiler nüfusu oldu. Hong Kong’un Varlıklı Kişiler nüfusu da yüzde 61,3’lük küçülme oranıyla en büyük yüzde kaybına uğrayarak 37.000 kişiye indi. ABD’nin Varlıklı Kişiler nüfusu yüzde 18,5 azaldıysa da, 2,5 milyon Varlıklı Kişi nüfusuyla ve toplam küresel Varlıklı Kişiler nüfusunun yüzde 28,7’sine tek başına sahip olarak ABD halen dünyanın en büyük Varlıklı Kişiler ülkesi olma özelliğini korumakta. Avrupa’daki Varlıklı Kişiler nüfusundaki azalışlar ülkeden ülkeye değişiyor. Örneğin; Fransa’daki küçülme oranı yüzde 12.6 iken Almanya’da bu oran sadece yüzde 2,7. Asya-Pasifik bölgesindeki Varlıklı Kişiler nüfusunun yüzde 50’sinden fazlasını barındıran Japonya’daki Varlıklı Kişiler nüfusunda görülen yüzde 9,9’luk orta düzeyde düşüş, Hong Kong’taki düşüş karşısında belirgin bir kontrast sergiliyor. Bu güçsüz etki Japonya’nın makroekonomik büyüme hızındaki yavaşlamanın 2007 yılında başlamış olmasına bağlanıyor. Küresel Ekonomi Düzeldikçe Varlıklı Kişilerin Varlıklarının Büyümeye Başlaması Bekleniyor: Genelde Varlıklı Kişilerin, finansal varlıklarını yılda yüzde 8,1 oranında büyüterek 2013 yılında 48,5 trilyon dolara çıkarması bekleniyor. Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik bölgelerinin bu varlık büyümesinde lokomotif rolü oynayacağı öngürülürken Asya-Pasifik’in de 2013 yılında Kuzey Amerika’yı geçeceği düşünülüyor. ABD’deki tüketici harcamalarının artırılması ve şimdiden tüketici talebinde yeni bir artış yaratan Çin’in ekonomideki otonomiyi genişletmesi, bu bölgelerin yararına olacak. Varlıklı Kişiler Nakite, Sabit Getirililere ve Yurtiçi Yatırımlara Sığınmaya Çalıştılar: 2008 yılında Varlıklı Kişiler dünya genelinde hisse senedi risklerini azalttılar ve varlıkları arasındaki daha güvenli ve basit yatırımların payını artırdılar. Sabit getirili yatırımlara, nakit ve likit varlıklara daha fazla gelir ayırdılar. Bunun yanısıra küresel Varlıklı Kişiler, portföylerindeki gayrimenkul yatırımlarının ağırlığını 2007 yılına göre yüzde 4 artışla yüzde 18’e çıkarmıştır. Nakit bazlı yatırımların oranı da, 2006 yılındaki yüzde 7 düzeyinden genelde portföylerin yüzde 21’ine çıkarak önemli ölçüde artmış oldu. Tasarruf oranlarının geleneksel olarak yüksek olduğu Japonya, yüzde 30’luk nüfus oranıyla nakit bazlı yatırımlara yönelen en büyük Varlıklı Kişi nüfusuna sahip. Buna karşılık Kuzey Amerika’daki Varlıklı Kişiler, toplam portföylerine oranla en düşük nakit veya mevduat miktarına sahipler - bu rakam 2007 yılındakine göre yüzde 3 artarak yüzde 14’e çıktı. Türkiye’deki Yüksek Varlıklı Kişi Sayısı da Dünya Trendine Uydu: Türkiye’deki Yüksek Varlıklı Kişi sayısı 2008 yılında %29.2 oranında azalarak 47.6 bin kişiden 33.7 bin kişiye düştü. Bu net değişimi, 2008 yılında GSYİH artış hızının azalarak % 1.1’e düşmesi, İMKB piyasa değerinin %58.7 oranında azalması, konut fiyatlarının %15-%40 oranında azalması olumsuz yönde etkilerken, Merkez Bankası’nın dikkatli şekilde para politikasını gevşetebilmesi ve süregelen altyapı reformlarının rekabeti ve yabancı yatırımları teşvik etmesi olumlu yönde etkilemiştir.

Kriz dibe vurdu, daralma yüzde 4.1 olacak

Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu dünyanın sanayileşmiş 30 ülkesini bünyesinde barındıran Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, mali krizin dip noktasının görüldüğünü açıkladı.

Canlanmanın zaman alacağını öngören OECD, üye ülkelerde ekonominin bu yıl yüzde 4.1 daralması ardından 2010'da yüzde 0.7 büyüyeceğini tahmin etti. OECD, Mart ayında yaptığı değerlendirmede bu yıl yüzde 4.3 daralma, 2010'da ise yüzde 0.1 büyüme öngörmüştü.

Açıklanan tahminler, Dünya Bankası'nın küresel krizin derinleşeceğine yönelik değerlendirmesiyle çelişiyor. OECD Başekonomisti Jorgen Elmeskov, "En kötü senaryoyu bir yana koyarsak OECD üyesi ülkelerde ekonominin dibe yaklaştığını söyleyebiliriz" dedi. Elmeskov, canlanma önlemlerinin de kararlılıkla uygulanmasını istedi.

OECD, Türkiye'ye yönelik değerlendirmesinde de, Türkiye'nin bu yıl yüzde 5.9 daralma ardından gelecek yıl yüzde 2.6 büyüyeceğini öngördü. Değerlendirmede, dış koşullardaki düzelme ve mali politikalardaki gevşemeye bağlı olarak gelecek yıldan itibaren büyümenin başlayabileceği kaydedildi.

OECD, kriz nedeniyle emeklilik fonlarının değerinin de geçen yıl yüzde 25 azaldığına işaret ederek, erimenin gelecek 10 yılda da sosyal krize neden olabileceğini öngördü.

AB ve ABD'den WTO'ya korumacılık şikayeti

Kriz nedeniyle ihracatı yüzde 30 oranında daralan Çin'in ihracatı, şimdi de yasal sorunların tehdidi altında. Avrupa Birliği ve Amerika, Dünya Ticaret Örgütü'ne başvurarak hammadde ihracatına yönelik sınırlamanın serbest ticaret kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle şikayette bulundu.

Çin hükümeti de, magnezyum, kömür, çinko gibi hammadde ihracatına getirilen sınırlamaya karşı yapılan şikayete karşı haklarını savunacağını açıkladı.

Kriz nedeniyle yerli üreticilere destek vermeyi hedefleyen Çin, daha önce de, kamuya yapılacak alımlarda tamamıyla yerli malların tercih edilmesini yasal düzenlemeye bağlamıştı.

Yapılan şikayetleri değerlendiren Dünya Ticaret Örgütü'nün eski başkanı Mike Moore, "Korumacığılın artmasıyla dünya ticareti tehlikeli sularda yol alıyor. Korumacılığın dozu günden güne artacak görünüyor" dedi.

ABD'nin yaptığı şikayet, yeni başkan Barack Obama dönemindeki ilk başvuru niteliğini taşıyor. Obama, seçim kampanyası döneminde ticaretin serbestleştirilmesi konusunda taviz verilmeyeceğinin sıklıkla üzerinde durmuştu.

23 Haziran 2009 Salı

BOE: İngiltere'nin uzun vadeli plana ihtiyacı var

Krizden ağır darbe alan İngiliz ekonomisini canlandırmak üzere önlemler çeşitlenirken, İngiltere Merkez Bankası Başekonomisti Spencer Dale finansal genişleme sonrası yeni mali çerçeve geliştirmesi gerektiğini söyledi. Dale, Londra'da yaptığı konuşmada, uzun vadeli finansman ihtiyacının tarşılanması için kapsamlı bir plan gerektiğini belirterek, geleceğe yönelik mali dengelerin gederek belirsizleştiğini kaydetti. Hazine, bu yıl kamu borç stokunun 175 milyar sterline çıkacağını öngörürken, bu miktar ülke milli gelirinin yüzde 12.4'üne işaret ediyor. Borçlanma miktarının 2013 yılına gelindiğinde 606 milyar sterline çıkması bekleniyor. Diğer yandan, halen yüzde 59 düzeyinde bulunan borçların milli gelire oranının 2013'te yüzde 79 düzeyine çıkacağı öngörülüyor. "Şu anki ortamda parasal genişlemeye yönelik önlemler son derece yerinde. Ancak artan rakamlar, uzun vadeli bir finansal çerçeve planının gerektiğini ortaya koyuyor" diyen Dale, durgunluğun aşılarak ülke ekonomisinin yeniden büyümeye başlamasının yeterli olmayabileceğini de kaydetti.

IMF'den kriz sonrası uyarısı

Küresel krize karşı parasal genişlemenin de aralarında bulunduğu her önlemi alan gelişen ülkelere, Uluslararası Para Fonu'ndan uyarı geldi. IMF üst yöneticilerinden Arrigo Sadun, siyasetçilerin ekonomiyi canlandırma önlemlerinden çıkışa yönelik hazırlıkları yapması gerektiğini söyledi. Roma'da Aspen Enstitüsü'nün konferansında konuşan Sadun, "Küresel kriz henüz bitmekten çok uzak. Ancak kriz sonrasına yönelik önlemlerin bir şekilde alınmaya başlanması gerekiyor" dedi. Ekonomiyi canlandırmaya yönelik önlemlerin geriye çevrilmesi için gerekli adımların atılması gerektiğini söyleyen Sadun, önlemlerin alınmamasının risk yaratabileceğini de kaydetti. Sanayileşmiş ülkeler ortalama milli gelirlerinin yıllık yüzde 4'lük bölümünü ekonomiyi canlandırma paketlerine ayırmış durumda. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük durgunluk karşısında alınan önlemlerin etkisiyle, kamu borçlanma düzeyinin gelecek iki yıl boyunca da artması bekleniyor. G8 üyesi ülkelerin maliye bakanları geçen hafta İtalya'nın Lecce kentinde yaptıkları toplantıda, kriz sonrası çıkış önlemleri için işbirliği konusunda görüşbirliğine varmıştı.

Liverpool, aradığı mali desteği buldu

Borçları hızla artan İngiltere Premier Ligi futbol kulüplerinden Liverpool, 350 milyon sterlini aşan borçların yeniden finansmanında çareyi buldu. Liverpool, bu çerçevede RBS bankasından yeniden kredi sağlanması için prensipte anlaşmaya vardı.

BBC'nin haberine göre, daha önce 24 Temmuz olarak belirlenen vade bitiminde RBS, Wells Fargo ve Wachovia bankalarının oluşturduğu konsorsiyum gerekli finansmanı sağlayacak.

Liverpool'un sahibi Amerikalı işadamı George Gillett, içinde bulduğu mali krizi aşmakta zorlanırken, son olarak sahibi olduğu buz hokeyi takımı Montreal Canadiens'i elden çıkarmıştı.

ABD'den 'borçlanma sürdürülebilir' mesajı

ABD Hazine Müsteşarı Kartik Ramanathan, kamu borçlanmasının 2010 için yeterli olduğunu söyledi.

Londra'daki Euromoney konferansında konuşan Ramanathan, kamu borçlanma gereğinin yüksek olmasına karşılık sürdürülebilir olduğunu kaydederken, 2009 için ihtiyaçların yüzde 90 oranında karşılandığını söyledi.

Ramanathan, Hazine'nin 50 yıl gibi farklı vadede yeni tahviller çıkarmayı düşünmediğini, gelecek yılların ihtiyaçlarının da varolan borçlanma araçlarıyla çözümlendiğini kaydetti.

Bu hafta 104 milyar dolarlık tahvil ihracına hazırlanan ABD Hazinesi'nin bu yıl çıkartmış olduğu tahvillerin toplamı 2 trilyon doları buluyor.

Airbus, ilk Çin yapımı A320'yi teslim etti

Kriz nedeniyle azalan taleple zorlanan havacılık sektörü, maliyet düşürmenin yollarını arıyor. Şimdiye kadar personel indirimi dahil pek çok önlem alan havacılık devi Airbus, şimdi de Çin'de üretimini artırıyor. Şirket, Avrupa kıtası dışındaki ilk fabrikası olan Çin'in Tianjin kentinde ürettiği ilk A320 uçağını teslim etti.

2011 yılına kadar ayda 4 uçak yapım kapasitesine ulaştırılacak fabrikada, yıl sonuna kadar 10 uçak yapımı hedefleniyor.

Çin'den daha fazla talep almak amacıyla Amerikalı üretici Boeing ile kıyasıya rekabete giren Airbus, Çin'in 2026 yılına kadar 3 bin 300 yolcu taşıyacak kapasitede uçağa ihtiyaç duyduğunu hesaplamış durumda. Bu uçakların toplam bedeli ise bugünkü fiyatlarla 391 milyar doları buluyor.

Airbus'un bu yıl sonuna kadar Çin'e yaklaşık 70 uçak teslim etmesi bekleniyor. Dünya genelinde havayolu şirketlerinin yıl sonuna kadar 6.9 milyar dolar zarar etmesi beklenirken, yolcu talebinin canlandığı sayılı ülkelerden biri olan Çin'de yolcu sayısı yüzde 17 artarak 57 milyonu buldu.

Otomotiv devi Toyota'da yenilenme zamanı

Krizin yarattığı talep daralmasıyla sarsılan otomotiv sektörü, çevreci araçlara yönelmenin yanında, yönetimlerini de yeniden yapılandırıyor. Dünyanın en büyük otomotiv şirketi Japon Toyota, tarihinde ilk kez zarar açıklaması ardından yönetimini değiştiriyor.

Toyota'nın başkanlığına şirket kurucusu Kiichiro Toyoda'nın oğlu 53 yaşındaki Akio Toyoda atandı. Yaklaşık 6 milyar dolar zarar açıklayan Toyota'nın yeni yönetimini zorlu bir görev bekliyor. Şirketin, en büyük pazarı konumundaki ABD'de satışların yüzde 39 azalması en büyük riski oluşturuyor.

Satışlarının küresel bazda yüzde 20 gerilemesini öngören Toyota'nın otomotiv sektörünün yeniden yapılanmasında belirleyici olması bekleniyor. Şirketin çalışan sayısı ve üretimini en az yüzde 10 daha azaltması öngörülüyor.

Diğer yandan, Avrupa'nın Renault ardından ikinci büyük otomotiv üreticisi Peugeot Citroen, bu yıl 2.8 milyar dolar zarar edebileceğini açıkladı. Zarar miktarının daha da artabileceğini kaydeden şirket yönetimi, bu noktada Fransa hükümetinin otomotiv sektörüne verdiği yardımın miktarının belirleyici olabileceğini vurguladı.

Hükümet, şimdiye kadar Peugeot'a 4 milyar dolar yardım verirken, şirket yönetimi maliyet düşürmek üzere kapsamlı önlemler almıştı.