9 Eylül 2009 Çarşamba

"Yeni normal"e alışmak

Amerika Birleşik Devletleri'nde gayrimenkul sektörünün finansmanında başlayan daralmanın, finans sektörünü sarmasıyla tetiklenen küresel mali krizin başlamasından bu yana bir yıl geçti. Batmayacak denilen finans kurumları battı, 100 yıllık geçmişe sahip otomotiv devleri iflasın eşiğine geldi, onbinlerce şirket kapandı, milyonlarca kişi işsiz kaldı. Mart ayından bu yana piyasalarda "kötünün iyisi" senaryoları, ya da "130 ile giden bir arabanın hızının 110'a inmesi" gibi benzetmelerle anılan bir süreç yaşanıyor. Krizin etkilerini en hızlı hissedenlerin başında para ve sermaye piyasaları yer alırken; "bıçak sırtı" bir dengenin daha ne kadar süreceği merak konusu. Ekonomistler, "yeşil filizler göründü/görünmedi" tartışmasına devam ederken, sıradan insanların hayat kalitesindeki bozulma hızlanarak sürdü. Prof. Güngör Uras'ın da krizin henüz derinleşmeye başladığı günlerde yazdığı bir makalede 'kristal berraklığıyla' anlattığı üzere, her ailenin bir ferdi veya tanıdığı/yakını işinden oldu, kendisine yeni bir iş bulamadı. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana en sıkıntılı günler yaşanırken, Türkiye'nin sarıldığı tek güvence Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 2001 yılındaki kriz sonrasında mali sektörü deyim yerindeyse "yeniden formatlaması/şekillendirmesi" ya da üst düzey bir bankacının dediği gibi "büyük küçük demeden herkese aynı sopayla davranması" oldu. Tüm dünyanın birbirine karşı son hızla ilerleyen iki trenin çarpışmasını ağır çekimde izlediği bu yıl, kolay kolay hafızalardan silinmeyecek. İçine göçmüş bir sanayi sektörü, cılız bir ihracat, çift haneli işsizlik oranı sadece ilk akla gelenler. Geçmişten bu yana Türk insanının krizlere karşı 'şerbetli' olduğu söylenir, durur. Ne var ki, bu krizin özellikle çalışma hayatının ilk yıllarını yaşayan gençler ve orta kademedeki çalışanlar için gelecek yıllarda da hayal kırıklıkları, geri dönen iş başvuruları, artan borçlarla dolu olacağı şimdiden söylenebilir. Öyle görünüyor ki, Türk insanlarının "nasılsın" sorusuna verdiği geleceğe yönelik olumlu beklentilerle dolu "İyi diyelim, iyi diyelim" iyi olsun sözleri de yavaş yavaş kullanımdan kalkacak. 1994'ten bu yana başına gelenlerle kriz ortamlarını 'normal' olarak algılayan Türk insanı, küresel krizin yarattığı "yeni normal"e nasıl alışacak? İşte orası merak konusu... MURAT BAŞBOĞA

0 comments:

Yorum Gönder